
Güzel bir ekim sabahında her zamanki gibi caddede işe gitmek için toplu taşıma aracını bekliyordum. Güne farklı bir başlangıç yapacağım aklımın ucundan bile geçmiyordu doğrusu. Caddenin ortasında bir grup güvercin gördüğümde, içimden bir ses “Dur ve bekle” dedi.
Yere çömeldim, telefonumu hazırladım ve beklemeye başladım. Güvercinler hep birlikte yem arıyor, ara sıra birkaçı kanat çırpıyordu. “Hadi ama,” diye düşündüm, “bana güzel bir poz verin.”
Dakikalar geçti. Onlarca fotoğraf çektim ama hiçbiri istediğim gibi değildi. Tam vazgeçmek üzereyken, grup içinden bir güvercin aniden kanatlarını açtı. Kalbim hızlandı, parmağım deklanşöre dokundu ve o an… işte o büyülü an sonsuza dek yakalandı.
İş yerine vardığımda ofisimde fotoğrafları heyecanla inceledim. Çoğu sıradandı, ama sonra onu gördüm – kanatları açık güvercin, diğerlerinin arasında adeta bir dans figürü gibi yükseliyordu. Şehrin arka plandaki flu görüntüsü, güvercinlerin dünyasını daha da öne çıkarıyordu.
Bu fotoğraf bana sabırlı olmanın, anı yakalamak için hazır beklemenin ve biraz da şansın önemini hatırlattı. Bazen en sıradan görünen yerlerde, en olağanüstü anlar gizlidir. Yeter ki görmek için hazır olalım.
Şimdi bu fotoğrafa her baktığımda, o günün heyecanını yeniden yaşıyorum. Bir amatör olarak, böyle bir anı yakalamış olmak beni hala şaşırtıyor ve fotoğrafçılığa olan tutkumu her seferinde yeniden ateşliyor.