

Aydınlık ve güzel bir mart günü, ziyaret ettiğim bir okulun bahçesinde, dolaşıyordum. Öğrencilerin neşeli sesleri uzaktan gelirken, gözüm okulun yüksek merdivenli girişinin üzerindeki metal çatıya takıldı. İşte oradaydı; beyaz tüyleri güneşte parlayan, huzurla uyuklayan bir kedi.
Yavaşça yaklaşırken, kameramı ayarladım. ISO 10, düşük ışık hassasiyeti sağlayarak parlak gün ışığında mükemmel netliği yakalamama yardımcı oldu. 23 mm’lik geniş açı lensi, kedinin çevresindeki ortamı da dahil ederek sahneyi tam anlamıyla yakalamama olanak tanıdı. F1.7 gibi geniş bir diyafram açıklığı, kediye odaklanırken arka planı yumuşak bir şekilde bulanıklaştırdı, böylece tüm dikkat uykulu kahramanımıza yöneldi.
İlk kareyi çektiğimde, kedi derin bir uykudaydı. Patileri beyaz bir kağıt parçasının üzerinde dinleniyordu. Otomoatik ayarda uygun ışık koşullarında telefonun sağladığı 1/794 saniyeli hızlı enstantane, en ufak bir hareketi bile dondurmaya hazırdı. Bu, ikinci karedeki gözlerini hafifçe araladığı anı yakalamama olanak sağladı.
Tam o sırada, okulun zili çaldı. Üçüncü karede, kedimiz aniden uyandı ve muhteşem bir esneme gösterisi sergiledi. Hızlı enstantanem sayesinde, bu anlık hareketi tüm canlılığıyla yakalayabildim.
Bu üç kare, bir kedinin uyanma sürecini mükemmel bir şekilde belgeledi. Teknik ayarlarım ve konumum, bu nadir anları yakalamama yardımcı oldu. Okulun yüksek merdivenleri, kediye yaklaşmamı ve daha az optik zoom kullanmamı sağladı, böylece görüntünün kalitesini koruyabildim.
Sonuç olarak, bu fotoğraf serisiyle sadece bir kedinin uyanışını değil, aynı zamanda günlük hayatın sıradan ama büyüleyici anlarını da yakalamış oldum. Fotoğrafçılığın özü de tam olarak budur: Anı yakalamak ve onu sonsuza dek yaşatmak.
