Ocağın on sekizinde, lapa lapa kar yağarken,
Evlerin sarı sıcak ışıkları yanarken,
Bütün esnaf kepenk indirmişken,
Senin kırmızı rujlu dudaklarınla büyülendim,
Ankara’nın sert rüzgârı yakmaz oldu ellerimi alevlendim…
Buz tutmuş bankta oturmuştun,
Hırkan açıktı, beyaz gömleğin üstünde,
Dirseklerin sabitlenmişti dizlerin üstünde avuçların arasındaydı yüzün,
Çılgın aşka doğru bir uçuştu buz tutmuş kaldırımda,
Sırt üstü dizinin dibine düşüverişim…
Siyah ceylan namzedi gözlerine kilitlendim,
Kal geldi bedenime düştüğüm yerden doğrulmak istemedim…
Neden kalkayım ki?
Ömür hayatımda bundan daha güzel bir gökyüzü görmedim,
Bir çift derin bakışlı ceylan göz,
Aşka davet eden şuh kırmızı dudaklar…
Güldün dakikalarca, gülüşün aşk tutulmasına yakalanmama yetti de arttı…
Popomun ağrısını hiç hissetmedim bile sana gülümserken,
Üstündeki hüzün bulutlarını dağıttığımı söyledin,
Dudaklarıma birkaç kor damlası damlatıverdin…
Bir kış gecesi buldum aşk ile muhabbet ettik seninle,
Günleri haftalar, haftaları aylar kovaladı
Aylardan yine ocak, günlerden yine on sekiz…
Ben yine seni gördüğüm kaldırımlardayım,
Ama ben düşmedim bu sefer,
Üstelik soğuk rüzgâr yakıyor ellerimi,
Sen de zaten düştüğüm yerde değilsin,
Gece uzun, her yer soğuk,
Her yer sensiz, etraf sessiz,
İçimde bir burukluk var,
Anlardın halimi görsen,
Keyifsizim, keyifsiz…
WebPeri